Türkiye ve Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler, karmaşık bir denge üzerinde şekillenmektedir. Stratejik ve ekonomik işbirliği potansiyeli yüksek olsa da, farklı siyasi öncelikler ve bazı konulardaki görüş ayrılıkları nedeniyle zaman zaman zorluklar yaşanmaktadır.
Dünü:
- Soğuk Savaş Dönemi: Türkiye’nin NATO üyesi olması ve Batı bloku içinde yer alması nedeniyle, Çin ile ilişkiler sınırlı düzeyde kalmıştır. Diplomatik ilişkiler 1971 yılında kurulmuştur.
- 1980’lerden İtibaren Gelişim: Her iki ülkenin de dışa açılma politikaları benimsemesiyle ekonomik ve ticari ilişkilerde bir canlanma yaşanmıştır. Üst düzey ziyaretler ve çeşitli anlaşmalarla ikili ilişkiler geliştirilmeye başlanmıştır.
Bugünü (Mayıs 2025):
- Ekonomik İlişkilerde Önemli Artış: Çin, Türkiye’nin en büyük ikinci ticari ortağı konumundadır. İkili ticaret hacmi milyarlarca dolar seviyesindededir ve artmaya devam etmektedir. Türkiye’nin Çin’e ihracatı hammadde ve kimyasallar ağırlıklı olsa da, çeşitlenme çabaları sürmektedir. Çinli firmaların Türkiye’deki altyapı yatırımları da giderek artmaktadır.
- Kuşak ve Yol Girişimi: Türkiye, Çin’in başlattığı Kuşak ve Yol Girişimi’ne destek vermektedir ve bu çerçevede ortak yatırım ve işbirliği potansiyelleri değerlendirilmektedir. Orta Koridor projesi, bu girişimin önemli bir parçası olarak görülmektedir.
- Siyasi Diyalog ve Ziyaretler: İki ülke arasında üst düzey siyasi diyalog ve karşılıklı ziyaretler devam etmektedir. Bu temaslar, ortak çıkarların ele alınmasına ve işbirliği alanlarının belirlenmesine olanak sağlamaktadır.
- Uygur Meselesi: Türkiye’de Uygur Türklerine yönelik hassasiyet, ikili ilişkilerde zaman zaman gerginliğe neden olmaktadır. Türkiye, Çin’den Uygur Türklerinin haklarına saygı gösterilmesini beklemektedir. Bu konu, ilişkilerdeki potansiyel bir hassasiyet kaynağı olmaya devam etmektedir.
- Savunma Sanayii İşbirliği: Türkiye’nin Çin’den uzun menzilli hava savunma sistemi alımına yönelik geçmişteki girişimler, NATO müttefikleriyle sorunlara yol açmıştır. Bu alandaki işbirliği potansiyeli, siyasi ve stratejik dengeler gözetilerek değerlendirilmektedir.
- Çok Kutupluluk ve Uluslararası Sistem: Türkiye’nin çok kutuplu bir dünya düzeni vizyonu ve BRICS gibi yeni oluşumlara yönelik ilgisi, Çin ile işbirliği potansiyellerini artırabilecek bir zemin oluşturmaktadır.
Geleceği:
Türkiye-Çin ilişkilerinin geleceği, hem fırsatlar hem de zorluklar barındırmaktadır:
- Ekonomik İşbirliğinin Derinleşmesi: Ticaret hacminin artmaya devam etmesi, Çinli yatırımların Türkiye’de daha da yaygınlaşması ve ortak altyapı projelerinin hayata geçirilmesi beklenmektedir. E-ticaret ve finans gibi yeni alanlarda da işbirliği potansiyeli bulunmaktadır.
- Stratejik Ortaklık Arayışları: Küresel ve bölgesel gelişmeler çerçevesinde, iki ülkenin ortak stratejik çıkarları doğrultusunda işbirliğini artırma potansiyeli bulunmaktadır. Ancak, farklı ittifak üyelikleri ve siyasi öncelikler bu ortaklığın sınırlarını belirleyebilir.
- Uygur Meselesinin Yönetimi: Bu hassas konunun, ikili ilişkilerin genel seyrini olumsuz etkilememesi için dikkatli bir diplomasi yürütülmesi gerekmektedir. Türkiye’nin insani değerleri savunurken, ekonomik ve stratejik işbirliğini de sürdürme çabası devam edecektir.
- Teknolojik İşbirliği: Dijitalleşme, yapay zeka ve yenilenebilir enerji gibi alanlarda iki ülke arasında işbirliği potansiyeli bulunmaktadır.
- Bölgesel Rollerin Uyumlaştırılması: Türkiye ve Çin’in Orta Asya, Afrika gibi bölgelerdeki farklı rolleri ve yaklaşımları, gelecekteki işbirliği ve rekabet dinamiklerini etkileyebilir.
Sonuç olarak, Türkiye-Çin ilişkileri, ekonomik çıkarların ön planda olduğu, ancak siyasi ve ideolojik farklılıkların da zaman zaman etkili olduğu bir zeminde ilerlemektedir. Gelecekte, ekonomik işbirliğinin derinleşmesi ve ortak stratejik çıkarların belirlenmesiyle ilişkilerin daha da gelişmesi beklenebilir. Ancak, Uygur meselesi gibi hassasiyetlerin yönetimi ve farklı dış politika öncelikleri, bu ilişkilerin karmaşık yapısını korumasına neden olabilir.